Yusuf Taş
Elbrus_2008

BİR SOYKIRIM HİKAYESİ;1864 BÜYÜK KAFKAS SÜRGÜNÜ

by on 21 MAYIS 2003

Bugün 21 Mayıs pırıl pırıl bir bahar günü.

Bugün 21 Mayıs… Bazı çocuklar ne olduğunun farkına bile varamadan özgürlüğü doya doya (!) yaşıyorlar. Bazı çocuklar ise sürekli duydukları bu özgürlüğün (!) nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışıyorlar.

Tıpkı ABD’nin getirdiği özgürlüğün nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışan Iraklı Ali gibi.

Bir zamanlar Kafkasyalılar”a ‘özgürlük ve medeniyet’ getirmek için yüzyıllarca işgal savaşı veren Rusya’nın ‘çağdaş medeniyetinin ve özgürlüğünün’ kendilerine ne getireceğini anlamayan/anlayamayan Kafkasyalı çocuklar gibi.

Bugün 21 Mayıs.

Yıl 1864.

Kafkasya’da yüzyıllardır verilen özgürlük mücadelesi Batı Kafkasya’da yapılan son savaşla

, bir süreliğine kesintiye uğradı. Bu son savaşta savaşan kadın erkek bütün Kafkasyalılar hayatlarını kaybettiler.

Kafkasyalıları öldürmekle hırsını alamayan Rusların direklere bağlayıp topa tuttukları Kafkasyalı çocuklar da emperyalist ve işgalcilerin getirdiği çağdaşlaşma ve özgürlüğün nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalıştılar. Tıpkı Aztek, Kızılderili, Iraklı, Filistinli, Doğu Türkistanlı, Arakanlı, Afrikalı çocuk gibi.

Bugün 21 Mayıs.

Bugün Kafkasyalı çocuk defalarca yeniden yeniden alevlenen Kafkasya özgürlük mücadelesinin en son bayrağı Çeçenistan bağımsızlık savaşının bayrağını taşırken bir yandan da Karadeniz’in sanki kendisi suçluymuş gibi üzgün ve mahzun akıp giden dalgalarına bakarak 21 Mayıs 1864 sürgününde öldürülen ve Karadeniz’in kollarına atılan atalarının ruhunu ve vatanı Kafkasya’yı selamlıyor. Ve kendisine büyüklerinin bir masal gibi anlattıkları anavatanını düşünüyor.

Kafkasyalı çocuk gibi bütün dünyalı çocukların masallarında Anka kuşuyla gidilirdi Kaf dağına. Tıpkı masal kahramanları gibi cesur, güzel, iyi ve ahlaklı insanlar beş bin yıldır yaşardı bu masal diyarında. Yine her masalda olduğu gibi bu iyi insanların yurduna kötü insanlar göz dikmişlerdi. Bu kötü adamlar 15. yüzyılda başlatıp dönem dönem yaptıkları saldırıları gün gelip düzenli, oldukça geniş kapsamlı ve yüzyıllarca sürecek işgal hareketine dönüştürmek için gerekli tüm hazırlıkları tamamlamışlardı.

Bu güzel ülkenin insanları ise önceleri birbirinden bağımsız ve küçük gruplar halinde savaşmışlar ve büyük başarılar da kazanmışlardı. Ancak kötü adamlar bitmek ve durmak bilmiyorlardı. Bu dağınık mücadeleye bir baş ve örgütlülük gerekiyordu.

Bu büyük özgürlük mücadelesi 1783′te İmam Mansur’la başlayıp İmam Şamil döneminde zirveye ulaşmasına ve büyük kahramanlıklar sergilenmesine rağmen büyük İmamın 1859′da esir düşmesi ile doğu Kafkasya’da, 1864 Mayısında Batı Kafkasya’da yapılan son savaşın da yenilgiyle sona ermesi sonucunda bütün Kafkasya’da uzunca bir süreliğine inkıtaya uğramıştı.

Kafkasyalı çocuk derin bir iç çekerek düşündü; masal ve hikayelerde hep acılar savaşlar sırasında olur ve savaş bitince de hikaye ne kadar acı olursa olsun biter. Halbuki bu masal diyarının insanları olan ataları için asıl acılı hikaye bu gün yani 21 Mayıs 1864′te başlıyordu. Bu öyle bir acı hikaye ki bir batılı yazarın deyimiyle; “ne kalem yazabilir, ne de bir insan bu acıyı anlatabilir.”

Rusya’nın 1860′lı yıllarda Kafkas halklarına karşı izlediği sürgün politikası 21 Mayıs 1864”te gerçekleştirilen ‘Büyük Sürgün’ ile zirveye ulaşmıştı. Yurtlarını terk etmeyenlerin askere alınacağı ve halifenin ordusuna karşı savaştırılacağı söylentisi, dinlerine son derece bağlı bu halkın Anadolu’ya gitmeye karar vermelerinde en az uygulanan vahşet kadar etkili olmuştu.

Rus çarlığı büyük bir hızla milyonlarca insanı yanlarına sadece birkaç günlük yiyecek ve su almalarına izin vererek dağlardan ve ovalardan deniz kıyısına doğru sürmeye başlamıştı. Hızla insanlar kafileler halinde Karadeniz kıyılarına inip kendilerini Anadolu’ya götürecek bir gemi beklemeye başlıyorlardı. Ama aylarca gemi bekleyip açlıktan, soğuktan ve hastalıktan binlercesi daha gemilere binemeden orada hayata veda etmişlerdi. Gemilere binebilenlerse tüm varlıklarını gemicilere verdikten sonra hayvan gibi gemilere tıka basa doldurulduktan sonra havasızlıktan ve diğer sebeplerden ölüp denize atılıyordu. Hatta insanlığını tamamen yitirmiş bazı gemiciler yolcularını alıp Karadeniz’e açıldıktan sonra bütün insanları denize atarak başka bir kıyıya yeni insanlar almak için yanaşıyordu.

Karadeniz’in hırçın sularına bakarken dünya ne kadar enteresan dedi kendi kendine Kafkasyalı çocuk. Evet tarihin en kanlı ve vahşi bu sürgününü görememişti ama Bosna’da katledilen 250 bin Boşnak’ı ve yine ülkelerinden kaçan yüz binlerce Bosnalıyı

, Halepçe’de Saddam Hüseyin’in bir anda katlettiği beş bin Halepçeliyi ve Irak’tan kaçan yüz binlerce Peşmergeyi görmüştü. Bütün bunlar kendi atalarının uğradıkları zulüm kadar büyük olmamıştı ama zulüm kime yapılırsa yapılsın zulümdü ve bu zulümler sürekli tekrar ediyordu.

Yine de diye düşündü çocuk o günler çok daha zor ve kötüydü. Çünkü iletişim araçları bu günkü gibi değildi. Yani bu gün dünyanın herhangi bir yerinde bir şey olsa çok hızlı bir şekilde insanlar haberdar oluyor ve yardım kampanyaları düzenlenebiliyordu.

1864′te ise kimsenin bir zamanların mağrur halkının yaşadığı sefalet ve kelimelerle ifade edilemeyecek acılı durumundan haberi yoktu. Öylesine kötü durumdu ki yaklaşık iki milyon kişinin maruz kaldığı bu büyük sürgünde yola çıkanların ancak yarısı hayatta kalabilmişti. Kimisi daha kıyıda gemi beklerken, kimisi yolculuk esnasında açlık, soğuk ve hastalıktan, kimisi fırtınada batan gemilerde, kimileri de Anadolu kıyılarında hayatlarını kaybetmişlerdi.

Anadolu’ya ulaşanlar için de durum yine iç açıcı değildi. Açlık ve sefalet öylesine korkunç boyutlardaydı ki analar çocuklar açlıktan ölmesin diye kendi çocuklarını köle olarak satmak zorunda kalıyordu. Bir zamanlar ölülerini savaş alanında bırakmayıp cesedini alabilmek için onlarca hayatı feda edebilecek kadar ölülerine saygı duyan bu insanlar artık ölülerin sarıldığı kefeni alabilmek için mezarları açacak hale gelebilmişti.

Demek ki o zaman da İslam dünyasının hali içler acısıydı diye iç geçirdi çocuk. Bugün de Irak işgal edildi ama İslam ülkelerinden güçlü bir ses yok. İsrail Kudüs’ü işgal etmiş, Kutsal Mescid-i Aksa’yı yıkma planları yapıyor, kimseden tık yok. Çeçenistan’da işgal ve soykırım halen devam ediyor, haberimiz bile olmuyor. Arakan neresidir kimse bilmiyor.

İslam dünyasının en güçlü devleti Osmanlı da zayıflayınca bu insanlara yardım edebilecek kimse kalmamıştı. Bu çaresiz insanların yerleştirilecekleri yerlere dahi karışan Rusya’ya karşı koyamayacak kadar zayıflamış olan Osmanlı devleti ve yoksul Anadolu halkı bu kadar insanı beklemiyordu. Ve ölümler Anadolu’ya sağ gelenlerin de yakasını bırakmamıştı.

Gözleri öfke ve acıyla dolu Kafkasyalı çocuk bugün dimdik ayakta. Biliyor ki her şeye rağmen Kafkasya’nın özgürlüğüne olan inanç ve mücadele hiç azalmayacak. ‘Müslümanlar bir vücudun uzuvları gibidir, herhangi bir Müslümanın çektiği acıyı bütün Müslümanlar hisseder’ hadisine uygun olarak dünyanın bir yerinde yaşayan Müslümanların çektikleri sıkıntıları kendisi de hissediyordu. Ve ümmet olarak düşünüp hareket etmedikçe ne Kafkasya’da ne de diğer İslam coğrafyasında bu zulümler bitecekti.

Bugün Müslümanlar bu büyük acıyı unutmamak için 21 Mayıs’ı sürgünün yıldönümü olarak anmaktadırlar.

Yusuf TAŞ

www.ihh.org

Yusuf Taş

Avukat, Novaya Turtsiya gazetesini Genel Yayın Yönetmeni, Kafdağı Derneği Başkanı, Rusça, İngilizce ve Çerkesçe biliyor.

Add comment

Sosyal Medya